Medeniyetimizin altın kapısı, cümle kapısı İmam Mâturidî’dir!
Ondan takriben iki asır sonra da Hâcemiz Yesevî Ata gelir…
Millî beka dâvâmızın ilacıdır bu iki isim.
Alevî-Sünnî ayrımının öncesinde yaşadığı ve kurduğu itikadî yapıya hepsini dahil eden başarısı sebebiyle, o ayrımı anlamsız kılacak bir ontoloji inşacısıdır İmam Mansur Mâturidî Hz. (Ö. 944). İran-Turan coğrafyalarına pompalanan ayrılıkçı kavga sebeplerini anlamsız kılacak bir isimdir.
Sünnilik üst başlığıyla Alevi karşıtlığı aslında yanlıştır. Oradaki “Sünnilik” denen şey esasen Eş’ari/Müceddidi anlayışıdır. Mâturidîlerle Alevîlik arasında bir ihtilaf olamaz. O Tanrı düşüncesinden kavga çıkarılamaz çünki.
Kavganın sebebi Eş’ari/Müceddidi dayanışmasının arkasındaki düalizme yatan fikirlerdi ve bizim dünyamıza 16. yy dan sonra, önce Eş’ari kelamıyla girdi, ardından da 18.yy sonundan itibaren Eş’ariliğin Tasavvuf yorumu olan Müceddidiyye ile buluştu ve o kavgaların tarafı oldu…
Bu fotoğraf taze! İmam Maturidî türbesi önünde başı dik poz veren rical-i devletin bir ahdi gibi durmuyor mu?…
Artık Türk Müslümanlığı ve medeniyetinin kurucu aklına rücu edileceği müjdesi gibi göründü, şahsen bendenizin gözüme.
…
Bir adam hem Maturidî hem de Müceddidî olamaz. Eğer “-mış gibi” yapılırsa da bu ancak bir politik oportünizm olur… “Zülf-i yâre dokunur”!..
Bir gün de bu Ontoloji kanununun farkına varırız inşallah.