Ne cihân olsa ne cân olsa ne hicrân olsa
Kâşki sevdüğümi sevse kamu halk-ı cihân
Sözümüz cümle hemân kıssa-i cânân olsa
Bir demür tağı delüp boynına almak gibidür
Her kişi âşık olurdı eger âsân olsa
Şâdmânam gam-ı yâr ile sevinmez bu kadar
Bir gedâ cümle cihân mülkine sultân olsa
Cân atar karşu çıkar izzet eder ey Yahyâ
Hançer-i dilber ile bir çıkışur cân olsa
Bir aşka düşmüş ki Taşlıcalımız, o aşkın elinde: “Bu dünya mülkü keşke olmasaydı, can da cihan da olmasaydı” diyor, “ki bu ayrılık derdinin şiddetini yaşamasaydım.”
“Bütün âlem halkı keşke sevdiğimi sevseydi de, bâri herkes ondan bahsetseydi, bütün sözlerimiz sevgiliye dâir kıssaları anlatsaydı. Böylece azcık hasretim hafiflerdi”
“Sen bu aşk ıztırâbının kolay olduğunu mu sanıyorsun? Bir demir dağı boynunda kolye gibi taşımaya denktir âşıklık! Kolay olaydı herkes âşık olurdu.”
“Gerçi ben son derece mesudum. Çünkü sevgilinin gamından duyduğum saadet, bir yoksula cihan padişahlığını versen onun saltanat sevincinden ötedir!”
“Eğer ve keşke bende onun hançerine tutulacak can olsaydı, bunun için onu karşılamaya, ağırlamaya koşardım; ki o bakışlarının hançerine canımı seve seve yeniden ikram eder, uğrunda ölmenin saadetini bir daha yaşardım.”
*
Günaydın yârenler.
Kabaca bunları diyor Taşlıcalımız. Erbâbı daha nice derinlikler bulur, ayrı bahis.
☺