Bu bahis, canlılığını her geçen gün daha da güçlü bir şekilde hissettiriyor. Peşin hükümlü mu’terizlere nüfuz etmek imkansız da olsa, ehl-i insafın toplum selameti bakımından konuya eğilmesi gerekiyor.
***
Bir gün gençliğin eğitimiyle ilgili olarak Yahyâ Kemal:
“Bizim kendimize mahsus, kendi ihityaçlarımıza cevap verecek millî bir pedagojiye ihtiyacımız var. Başka bir milletin, mesela İsveçlilerin pedagojisini olduğu gibi alamayız, çünkü Türk milleti İsveç milleti değildir; bizim düzeltilmesi gereken kusurlarımız başkadır.”
demekle genel eğitim problemi içinde belki özel bir alana işaret ediyordu. Ama işte bu nokta, yâni pedagoiji millî değilse eğitim millî olabilir miydi, tarzında bu meseleye Çamlar Altında Musahabbe II’de derdin maarif ya da maarifsizlik olduğunu dile getirerek çözüm bulmaya çalışmıştır.
(Sait Başer, Yahyâ Kemal’de Türk Müslümanlığı, s.97, Seyran Kitap, 1998)
***
Diğer bir husûs târihin topluca alınıp, genel hükümlerle incelenmesindeki yanlışlıktır. Oysa târihe analitik zihniyetle bakılması lâzımdır. O takdirde sebep-sonuç ilişkileri görülür. Onun târihteki devâm çizgisi yaklaşımı bu “imtidâd”dır. Devâmdır. Yahyâ Kemal’de imtidâd çok önemli bir yer tutmaktadır. Onun nezdinde zaman, geçmiş-hâl-gelecek diye taksim olunamaz. Hâl, hemen birazdan “mazi”, “gelecek” hemen “şimdi” olmaktayken, ortada yalnızca “süreklilik-imtidâd” kalır ki aslolan da budur.
(Sait Başer, Yahyâ Kemal’de Türk Müslümanlığı, s.138, Seyran Kitap, 1998)