Mü’minin hüznü biter mi? Bâzen bir dosta haksızlık ettiğini sanırsın vicdan azabı rengine bürünür, bazen hasret kılığına girer, bazen aczin şiddetinden doğduğunu sanırsın.
Çok zaman da mazlumların âhına derman olamayışımıza bağlarız o ateştopunu…
Böyle böyle nice sıfatlar giyinir de, nefs murakabelerinde kendimize iltimas edişlerimiz yüzünden bir tür bencillik zannına kapılır insan… Zaman zaman bahane sıfatlar ortadan kalkar; ama bakarsın, o gönül sızısı, bu defâ yalın bir kılıç yarası gibi orada sızıldanıp durmaktadır.
O zaman zevkli bir çaresizlikle: “Ey ezel nasibim, ey kendisiyle candaş olduğum firkat nağmesi… Ey hane-i viranımın hakiki sahibi, dur orda! Orda dur ki, insaniyetimle irtibatımın sen olduğunu unutturma!”… deyiverirsin.