Bir de şöyle bakmalı:
Dost, dostu hatâlıyken ona muhabbet ve tahammül edebilen; düştüyse, elinden tutması gereken; hatâsını düzeltmesine destek olan, bu hallerde onun hayrını ona rağmen koruyan bir kavî yakınlık adamı değil mi? Biz ne kadar dost olduk ki, etrafımızdan müştekîyiz? Sırf zevk u safâda beraberliği tercih ediyor olmıyalım? İlk tökezlemede yanımızdakine sırt dönenlerden miyiz?
İşin nefsimize zor gelen tarafına da bakmalı sanki!
İstediğimiz “dost”u hak ediyor muyuz?
Muhatabının fenalıklarının hesabını vermek de dosta düşmez mi? Onların hataları bizim yanlışlıklarımızın meşrulaşma sebebi mi olmalı, kendi çizgimizin sahibi olmaya devam mı etmeliyiz?
İnsan yanlışa emsal aramaktansa, vicdanıyla barışık kalmaya bakmalı diyelim vesselâm.