Affetmek bir özgürleşme! Bu doğru. Affetmek cidden çok değerli bir ruhî hamle insan için. Affeden kimse, kendi içini de yeniden temizleme ve inşa imkanı buluyor. Ancaaaak!.. Affetmek her zaman mümkün değil ki! Hatalı tarafta bir pişmanlık ve tevbe hali doğmadıkça affedemezsiniz! Zulmeden kimse, kalben hatasından emin olarak pişmanlık ve Hakk’a rücu hissine girmedikçe af kavramı onda varlık kazanamaz. Affın ontik temeli pişmanlık olduğundan muhatapta makes bulmaz ki affınız! Hatta ona yeniden can yakma fırsatı verirsiniz! O zaman belki derunumuzda, kendi kendimize dönük bir affın imkanı var mıdır diye bakmayı ve o habâsetleri sırtımızdan atabilmek için, failin ardında bir kader iradesi olduğunu görmeyi denemeliyiz. Evet belki musibetten uzaklaşırken, kendimizi de gözden geçirmeli, en azından bir öfke ve mağduriyet yükünü sırtımızdan atabilmeliyiz. Zihnimizde zalimle birlikte yaşamanın daraltıcı azabına kendimizi mahkum etmekte ne hayır var? O zalimlere takılıp yoldan kalmaya değmeyeceğine göre, yolcu yolunda gerek. Merhum Ahmed Yüksel Özemre Hoca sık sık: “Şu âlemde herkese hakkımı helal ettim evladım. Sırtımda taşımaktan da kurtuldum…” derdi. Belki affın bizdeki yüzü “helal etmek”tir?!.. Tabii helal etmeyi koynuna almak diye tefsir etmiyeceğiz. “Bir Müslümanı bir yılan aynı delikten iki defa ısırmaz”mış. Isırırsa? O zaman orada “ibret alan akıl” işlemiyor demektir. Günümüz hayrolsun yârenler… Anlaşılan hesaplaşma hep devam edecek…