Birtakım meziyet ve üstün nitelikleri olan kimseler; güzel kadınlar, zeki insanlar, sanatı olanlar, çocukluk ve gençliğinde daima el üstünde tutulup “hak etme” kavramını tanımamış şımarık insanlar Hakk’a teveccühte “engelli” hükmünde oluyorlar. Dikkatleri kendi cüziyyetlerine kilitli olunca Küllî Cemal’e, Akıl’a, San’at’a, Aşk-ı İlahi’ye… kör ve sağır oluyorlar…
Güzelliğine itibar beklerken “anlama macerasını es geçmiş”, zekasının anlık parıltıları sebebiyle “derinleşme ihtiyacı” duymamış, sanatının cazibesine yapılan iltifatları kendine sanıp özden bir “yaratma tecrübesi”ne eğilmeden ömür tüketmiş, şımarıklıkla geçen hayatın bir zaruret demine çatınca şaşakalmış, dahası hayal kırıklıklarının tahrikiyle zulme batmış kimseler…
Asıl trajedi işte budur!
Rahmetli Hocam Hayri Bilecik Beyefendi: “- Saitciğim çok şükrediyorum. İyi ki çok yakışıklı değilim! İyi ki sesim güzel değil! Çok şükür ki ailem kalabalıktı ve şımartılmadan atlattım ilk senelerimi! İyi ki hiç zengin olmadım ve sahte dostlarla denenmedim! İyi ki mevkice yükselmedim ve kimse benden iltimas isteme ihtiyacıyla yüzüme gülmedi…” diye şükrederdi sık sık…