Tam bir kanaat, kusursuz anlama, murad-ı ilahi midir acaba? Yoksa bir pencere açılması mıdır kasıd? “Yola girdikten sonrası” O’na mı kalıyor? Kesret ve akıl ilişkisi görülmeden akletmeyi tam olarak doğru bir yere koymuş olur muyuz? Yoksa işin sırrı “Gönül”de mi? Gönül bizdeki Külliyet’in diğer adı mı?
“Kalpleri var akletmezler (Âraf suresi,179)” hükmünde derinleşmek mi gerekiyor ? Kalp ile akıl etmek? Bu ifadede aslî öznemiz “kalp”mi? “Kalpleri var…” , “kalbin de sahibi” olana mı bakalım “kendimiz”i arayınca?
Buradaki sıraya bakarsak, aklı kalpte, kalbi de Hakk’da bilmek gerektiğini görüyoruz. Bunları ayrı saymak bizi hüsrana savuruyor. Bir Hadis-i Şerif aklıma geliyor: “Mü’minlerin kalpleri Rahman’ın iki parmağı arasındadır”. Olan ve olduran “O” diyeceğiz, sanırım. Kolayca intibak edilemiyor bu gerçekliğe tabii…
Casiye 13″Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır. ”
Akledene ibret ikram edildi
İbretle âyete devam edildi…
Anlama anlama anlama… Aklı küçümsemek İslama aykırı….