Çevreden, kurumlardan gelen telkin ve şartlandırmalarla benimsenenler, “anlama” olmaktan ziyade, boyun eğişlere daha yakın. Anlama, sadece anlayan özne bağlamında gerçekleşen ve daima biricik olmak durumunda bir iç uyanışıdır. Hatta anlama ve onun diğer yüzü olan öğrenme esnasında bir “kendini verme” hali yaşandığından, bu hali bir tür ölüm tecrübesi bile sayabiliriz. Ölüm zevki!
Tabii, ben ben ben derken veya zevahire dalıp gitmişken anlama olmaz ki. Anlama esnasında etraf da benlik de silinmek zorunda…
Hadi bugün, gerçekten nasıl anladığımızı anlıyacağımız bir “ölmeden evvel ölme” zevki yaşamayı deneyelim.
Bu hale isterseniz bir doğum hali de deseniz itiraz etmeyiz.