Şehid, ölümsüzlük iksirini yudumlamakla mukaddes varlığa nisbet kazanmaktadır. Onun düştüğü yer ve gaye de ona nisbetle bir “kutlu yer” ve gayesi bir “kutlu gaye” olmaktadır. Bu sebeble ecdad, onları genellikle “düştüğü yer”e ve kefenlemeden defnediyordu. Hatta cenaze namazı kılınmıyordu şehidin; “ölmüş” kabul edilmediği için!.. Böylece “düştüğü yer”in “mânevî sâhibi” oluyordu ilelebed…
Deriz ki, şehidlerimizin bulunduğu her nokta, kalanların muhafazaya memur ve mecbur olduğu kutsal mahallerdir. Şehidlerimizi mümkün mertebe bu kaideye riayet ederek defnetmekte bugün de çok faydalar var. Onları, vatanı vatan yapan, kudsî kılan varlık ve gayeleriyle muhafaza etmeli… Ocağına evlad acısı çökmüş âilelere bu nokta hatırlatılıp, rızâ verenlere, evlatları adına yapılacak şehâdet mahallerindeki îman âbideleriyle teşekkür edilmeli tabiî…
Elbette hem dînî hassâsiyet ve muhtevâ ile bağdaşan, hem de estetik bir ifade gücü bulunacak bir “Şehid Makamı” âbidesi tesbit edilmeli ve derhal şehidlerimizin üzerine konulmalı… Şehâdet anının üzerinden zaman geçirmeden, o Şehadet Taşları dikilmeli…
BU VATAN KİMİN?
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Gökyay´ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir…
Orhan Şaik GÖKYAY