“Taklidî îman” kavramı kendi içinde çelişiktir.
İman: “Emin olmak, şüpheden kesin kurtuluş” iken; taklit, aslına uzaklığın benimsenişi!..
Bize İmam Gazzalî’den kalan bu kavram, şer’î disiplini bir “dînî hayat tablosu” kurabilmek adına sıkılaştırıp taassubu meşrulaştırmıştır.
Taklidin meşru olduğu bir zeminde “anlamak” ihtiyaç olmaktan çıkmaz mı?
İnsan îmanda taklide razı olmamalı, tutamıyacağı sözler vermemeli; îman edeceğim derken olmadığı şekilde görünmeyi, yani ikiyüzlük ve yalancılığı kabullenmemeli.
“Taklit” kavramının yaygınlaşması, bir, “yalanda toplumsal mutabakat” demek değil midir?
Bizim bu açıdan bir toplum psikolojisini analiz ihtiyacımız yok mudur?… / Sait BAŞER