Lades oynayan birisinin “aklımda” derkenki halinin, ilgiler ve duyuşlar zeminindeki karşılığına “şuur-bilinç” diyoruz.
Bir farkındalık hali “bilinç durumu” yani…
Bilinci kapalı kimsenin “varlık algısı” ve “hayatta olmaklık duyuşu” söz konusu değil. Yani “can” dediğimiz “nomen”, varoluş öznesi, bilinçle bir fenomene dönüşmekte, görünürleşmektedir.
Bilincin açılması, keskinleşmesi bazen acılar, bazen sevinçler, bazen kırgınlıklarla, en çok da aşkla mümkün oluyor. Yaşamak, “duymak” demek bu noktada…
Varlık duygusu ile bilinç, insan söz konusu ise belki de aynı şey.
Bilinç ise yapısındaki genişlik oranında insanda “bencillik/egosantrizm”den bütün varlığın kucaklanmasına kadar genişleyebiliyor. Yoksa bedenimizin bize aid oluşundan habersizliğini unutmamak lazım. Ben duygusu da, en geniş anlamda Tevhid asıllı kimlikler de izafi ve “bilinç seviyemize bağlı”… Ezber/slogan laf, parçalı ve giydirme, kostüm kimlikleri değil; anlama ile tahakkuk eden, kendisini kurmuş varoluş algısına bilinç demek asıl olmalı elbette…
Bu doğrultuda devam edip bir tarih, bir dil, bir hukuk, bir din… bilincine yürümek gerekiyor. Kostüm kimliklerindeki ezber laflardan da ne kadar hızla sıyrılabilirsek o kadar insan sıfatına hak kazanır, kâr ederiz… / Sait BAŞER